Sayfalar

18 Aralık 2018 Salı

yazmam lazım...

yoksa kendi kendime sinir olduğumla kalacağım. o yüzden siz de sinir olun, ya da olmayın benim sinir olmama sinir olun. üff amma abartıyor diyin, haklı diyin, bu kadın da delirdi iyice diyin. bıraksak b.kuyla kavga edecek falan da diyin.


konumuz çalıştığını sanan çalışan anneler!


nasıl oluyor bu?


şöyle;


çalışıyorlar, evet. ortada bir emek var, ayrılan bir zaman var, kazanılan para var, edinilen kariyer var. ama sabah akşam ofise giderek değil...kendi ofisleri var, ofislerine çocuklarını götürebiliyorlar, günü kendilerine göre planlayabiliyorlar, 5 dk erken çıkmak sorun değil, geç gelmek de sorun değil. öğlen eve uğrayabiliyorlar, çocuklarını okuldan alıp okula bırakabiliyorlar, okul etkinliklerine katılabiliyorlar, bebekse ona bir oda dahi kurabiliyorlar.


gerçek çalışan annelik bu değil! çalışan insansınız, üreten insansınız ama çalışan annelik zorluklarından bahsettiğiniz anda benim, kusura bakmayın ama, mabadımla gülesim geliyor.


gerçek çalışan annelik nedir biliyor musunuz?


sabah belli bir saatte ofiste olmak zorunda olmak ve yine akşam belli bir saatten önce çıkamamak demektir, hem de her gün.


emzirme döneminde ofiste süt sağacak yer bulamaman, bulduğunda ise bunu işten kaytarış olarak görenlerle mücadele etmen demektir.


trafik azıcık arttığında memenden taşan sütlerle o otobüs / araba yolculuğunu tamamlamaya çalışman demektir.


haftada bir gün olan süt izninde toplantı koyan müdürüne o gün izinli olduğunu hatırlatman ve trip yemen demektir. süt iznini gündelik, erken çıkma olarak kullanıyorsan, asla tam vaktinde çıkamaman demektir.


çocuk hasta olduğu için izin aldığında "senin çocuk da bir iyileşemiyor yea" "yine mi ateş?" "bırakabileceğin kimse yok mu?" "başka bir doktora mı göstersen?" (ay içim şişti) serzenişlerini dinlemektir.


çocuğunu okula bırakamaman ve okuldan alamaman demektir ve sadece bu iş için ya bakıcı ya da aile büyüğü desteği almak zorunda kalman demektir.


çocuğun okulunda bir etkinlik olduğunda izin almak için kırk takla atman demektir.


çocuğunu hafta içi gördüğün saatleri topladığında bir gün bile etmemesidir.


bütün hayatını, yapmak istediklerini, yapmak zorunda olduklarını ve en kötüsü de çocuğunu bir haftasonuna sıkıştırmak demektir.


daha da yazarım aslında ama yazdıkça da sinirim geçmiyor ki... tek bir çocuğun, kendi ofisin ve esnek çalışma saatlerin var kardeşim hala nesi zor? NESİ ZOR?

7 Kasım 2018 Çarşamba

düdük 5 yaşında!

balböceğim, canımın icci, kuzum, dünyam 11 ekim'de 5 yaşına girdi.


5 senede gülmediği tek bir gün olmadı çok şükür. ağladığı günler de oldu. sevindiği günler, kızdığı günler, tutturduğu günler, keyifli olduğu günler, sağlıklı olduğu günler, ateşlendiği günler, şartları zorladığı günler, laftan anlamadığı günler...


kocaman oldu. anaokulu hazırlık sınıfında artık. seneye ilkokul.


büyüyor, sağlıkla neşeyle büyüyor çok şükür.


canım benim güzel kuzum tatlı kuşum iyi ki varsın. seni çok seviyorum...birlikte geçireceğimiz uzun yıllar için o kadar heyecanlıyım ki...



16 Ağustos 2018 Perşembe

yüzyılın trollü

arin'e bu yaz bir şeyler oldu. yani gerçekten bu yaz iyice büyüdüğünü idrak ediyorum. adamakıllı konuşuyor, ne istediğini biliyor, kendine has huyları var. daha düne kadar suya bu diyen adam oturup bizimle sohbet ediyor. çok değişik, çok güzel...


geçenlerde benim doğumgünümdü. internetten bir çanta sipariş etmiştim, tesadüfen doğumgünümde geldi çanta. akşam babası ile bana süpriz (!) pasta kestiler. sonra da gitmiş içeriden çantayı almış diyor ki "anne sen çanta seviyosun ya, biz babamla mağazaları gezdik çok dolaştık sana bu çantayı aldık" ahahahahaa!!!!!!! oğlum allah ileride senin sevgiline, eşine sabır versin! bire bin katarak anlatma?! atma ziyaaa! :)


dışarıda bir yerde biz kahve içiyorduk, arinço da kendi kendine takılıyordu. sonra birden masaya geldi "baba sen oturuyorsun, biz annemle gidiyoruz" dedi. nereye be dedim direkt. "anne kakam geldi, tuvalete gitcez! herkesin önünde beni bağırtıyorsun!" diye fırçaladı. yaa asdaasfas büyüdü de kakam geldi diye sesli söyleyemiyor :p


geçen salonda pervane çalışıyor. "anne bak" dedi tavanı gösterdi, ışık oyunları var tavanda. ben hemen "a dur bakim bilekliğimden oluyo galiba, ay yok saatimden" falan diye elimi kolumu dansöz gibi kıvırıyorum. "anne tervane*den oluyor baksana ışıklar da onun gibi dönüyor" dedi. arkadaşlar, "erkek çocukları zekasını annelerinden alırmış" tezini çürüttüysek dağılabiliriz :/


sanırım bu yüzyılın trollünü ben büyütüyorum.

7 Mayıs 2018 Pazartesi

batı cephesinde yeni bir şey yok! benim analığımda da..

ay bilogcan aklıma güzel bir yazı fikri gelmişti. benim 3.5 sene kadar önce blogcuanne'de bir söyleşim olmuştu. onun cevaplarını bir de şimdiki kafamla vereyim dedim ama benim kafa 3.5 senede hiç değişmemiş! şaka gibi :/


söyleşiyi okuyunca fark ettim ki, endişelerim artmış, şekil değiştirmiş falan ama geri kalan her şey hala aynı..


hala sabırlı ve sakinim, hala arin ortalığı batırdığında umursamıyorum (oyun hamuru hariç, o halıdan zor çıkıyor.), hala arin'in düşmesinden korkuyorum (halbuki baya da düştü kalktı 3.5 senede), hala sabah erken kalmak zorluyor, hala planlı programlı hareket edemiyorum, hala yetersizlik duygusunu yenemedim...


değişen şeyler de var ama..artık iş çıkışı bir yerlere takılabiliyorum. sonra, saçımı evde değil, kuaförde boyatıyorum. evden 8de değil, 7de çıkıyorum sabahları, yani arin ile sabah saadeti son buldu ama babasının dediğine göre pek de saadet olmuyormuş her sabah ;)


bilmiyorum bir 3.5 sene sonra ne değişir ya da ne değişmez...ama söyleşide kurduğum tek bir cümle ömrüm boyunca hiç değişmeyecek:


 " o yüzden anne olarak en büyük isteğim Arin’in bir gün gelip “çok mutluyum anne çok" demesi."

16 Nisan 2018 Pazartesi

ses bir ki!

iki aydır hiç bir şey yazmamışım..ne bileyim öyle çok yazacak bir şeyler de yok gibi..




bu aralar gündem arin'in okulu. önümüzdeki eylül anaokuluna başlamalı, sonraki sene de ilkokul bir. devlet mi olsun özel mi olsun? saatler uymuyor, bakıcı mı olsun? bilemedik, işin içinden çıkamadık. şu an görünen; sanırım özel bir okul olacak, artı bakıcı olacak ve biz taşınacağız falan filan. yıldık yeminle..zormuş bilogcan, bu okul işi yaşlandırdı bizi...


bir de artık bizim dünya görüşümüzü falan biliyorsun tabii, o yüzden ekstra zor.


neyse sıkıcı bir konu işte...


ben bir ses vereyim istedim. keyfimiz yerinde çok şükür...hepimiz iyiyiz..arin gittikçe ballaşıyor, ben gittikçe aklımı kaybediyorum :)

13 Şubat 2018 Salı

eski yazılarımı okuyorum çünkü manyağım! yapacak bir sürü işim var ama motive olamıyorum..


şu yazıma denk geldim ve arin'e bir şey söyleyesim var.


arin,


biz o parkı vermedik oğlum! hala duruyor! etrafı değişti, etrafını kaptırdık..ama park bizim! ağaçlar bizim! biz o yaz tarih yazdık oğlum!


"sen ileride o parktaki ağaçlar sökülmesin diye nöbet tutanlar olduğunu duyunca inanamayacaksın" demişim..valla ben de inanamıyorum düşününce..arin, bir düşünsene oğlum ya bu ülkede ağaçları korur olduk biz, sökülmesin diye nöbet tutar olduk başlarında..gülüyorum şu an bunu yazarken, sinirden..


"sen doğunca o ağaçlar olmayacak..biz senin elinden tutup seni taksim'e götürdüğümüzde sen orada koskocaman bi avm göreceksin.." demişim..vermedik oğlum biz parkı! avm falan da yok! kışla yapcaz dediler sonra zaten, yapamadılar onu da..park bizim.


direndik be arin çok direndik..ha ne değişti dersen, her şey aynı, hatta daha da kötüye gidiyor..öyle boka batmış vaziyette ki memleket nasıl düzelir bilemiyorum artık..düzelir mi? pek umudum yok..


bir yanım, parkı vermediğimiz gibi ülkeyi de vermeyiz diyor; bir yanım, ülke çoktan gitti diyor..


sen, ağaçlar sökülmesin diye nöbet tutanlardan ol oğlum..

7 Şubat 2018 Çarşamba

mucize

hani bir oyun var ya, kartları ters çevirip koyuyorsun sonra aynılarını bulmaya çalışyorsun..heh işte "aynısını bulmaca" oynuyoruz bu aralar arin ile. çok seviyor ve hepimizi yeniyor :) dün yine oynadık. bitince "dur sayacaz" dedi. ben saydım sonra o saymaya başladı ve fark ettim ki benim oğlum baya baya sayıyor :)


ben arin'i öğrendiğimde şok geçirdim. her kontrolde doktor oluşan yeni bir uzvunu gösterdi, şaşırdım. doğsun da neye benziyor görelim artık diye sabırsızlandım. emzirirken öyle tatlı olurdu ki, o kadar masum dururdu ki "Allah'ım bana bu hallerini unutturma" diye dualar ettim hep. "çabuk büyüyor bu günlerin kıymetini bil" dediler, bir öptüysem bin öptüm, bir sardıysam bin sardım. ağladı, mızırdandı, keyifsizleşti. diş dedik, gaz dedik..tahmin tahmin.."ah" dedim "konuşsa da derdini söylese"..


büyüdü. derdini söylüyor, memnuniyetini söylüyor. mutluyum diyor, küsüyor, şakalaşıyor, daha dün mama sandalyesinde püreler yedirdiğim bebek bize yemekte eşlik ediyor..


ultrasonda görünen o fasulye dün topladığı 28 tane kartı saydı, galibiyetine sevindi..hayran kaldım ben bu mucizeye....

12 Ocak 2018 Cuma

sevdiğim


pazar günü boş bulunup arin'e en sevdiği arkadaşının ateşlendiğini ve okula gelemeyeceğini söyledim. üzüldü, hem de çok..sonra gitti doktor setini aldı, ve bana "anne ata'nın annesine mesaj yazar mısın yarın okula gelsin, ben ona bakarım" dedi..merhametini sevdiğim..






haftasonu harika kanatlar'ın bir bölümünü izledik. dubai'ye gittiler. "şükran, teşekkür ederim demek" falan gibi bir şey söyledi jett. ertesi gün harika kanat oyuncaklarıyla oynarken "anne ispakya'ya mı gitmişlerdi? hani şükrü olan bölümde?" dedi. uydurmasını sevdiğim..




oyuncakçıya gittik. sadece bakacam diye söz verdi ama tabii ki "tavuğun dötüne çocuğun sözüne güven" olmaz kuralımız burada da bozulmadı ve beğendiği bir oyuncak için tutturmaya başladı. almadım. eve gelene kadar "istiyorummm" diye mıyır mıyır mızırdandı. inadını sevdiğim..




semizotu salatasını yeşil makarna, fırında karnabaharı fırın makarna diye yedirdik. bayılarak da yedi. saflığını sevdiğim..




geçen haftasonu uyandı, beni yanına çağırdı. yatakta sarıldı, "seni çok seviyorum, seni bugün hiç üzmicem annecim" dedi. masumiyetini sevdiğim..


aklına estikçe saymaya başlıyor. 10 ve 20 arası çok iyi gidiyor, sonrası şöyle: 11-12-..18-19-yirmion! 30lar 40lar 50ler hepsi 30-10, 40-10, 50-10. zekasını sevdiğim..