Sayfalar

17 Şubat 2017 Cuma

minimaliz minimalsiniz minimaller

başlık tekerleme gibi oldu. minimal kelimesine sizi daha başlıktan yabancılaştırdıysam kusura bakmayın zira bu yazı kafamdaki gibi akarsa, daha bu kelimeyi çok okuyacaksınız demektir.


konumuz minimalizm! aka; sadeleşme! aka; tüketmeme!


her ne kadar şirketimin plazadaki genel müdürlüğünden kendi isteğimle fabrikasına geçmiş olsam da, hala önüne gelen her kişisel gelişim makalesini okumasa da sağdan soldan duyan bir beyaz yakalıyım.


öncelikle baştan söyleyeyim. ben hiç kişisel gelişim kitabı okumadım, hiç de ilgi alanıma girmedi bu kitaplar, çokca saçma buldum, dalga geçtim - yani bir ferrarim olsa satmazdım, asfaltın tozunu attırırdım...bu yüzden neandertal olduğumu düşünen varsa, çarpı işareti ekranın hemen sağ üst köşesinde...


bir sadeleşme modası geldi gidiyor farkındaysanız. tasını tarağını toplayan kırsala kaçıyor, kaçamayan kaçmanın hayalini kuruyor. minimum eşya ile maksimum yaşama, etini sütünü yumurtanı kendin yetiştirme, mecbur kalmadıkça alışveriş yapmama falan filan. yani ihtiyaç dahilinde tüketme...


başlarda ilgimi çekti. çünkü ideolojik olarak zaten kapitalizme karşıyım ve dünyanın en cimri, parasını harcamaya kıyamayan insanlarından biriyim!


internetten araştırmaya başladım. işin raconunun şehri terk etmek olduğuna karar verdim. yalnız benim bir kocam ve çocuğum var, yani yok öyle tek başına minimal minimal takılmak! çocuk bu konuda çok fikre sahip olacak yaşta değil, zaten yeterince minimal bir dünyası var, koca da hayatta kabul etmeyeceği için ve maksimum iş yaşamını haklı olarak bırakmayacağı için, şehri terk etme fikri yalan oldu en baştan!


sonra diyorlar ki; fazla eşyalarınızı elden çıkarın. valla ben evden bir şey çıkaramam zira evde üç kişi yaşıyoruz. öyle dişi kuş yuvayı kurar diye bir durum da yok bizde, gayet demokratiğiz ve ayrıca kocam ev dekorasyonuna oldukça meraklı. eşya konusu yalan yani. e dedim kıyafetler, çantalar, makyaj malzemeleri falan ayıklayayım bari. kıyafetler yalan oldu, "ya bunu giymek istersem sonra?" dedim, "zayıflarsam bu üzerimde on numara durur" dedim, "ay zaten yer kaplamıyor, kalsın bu kalsın" dedim. makyaj malzemelerinde son kullanma tarihi dolanları attım ama mesela 5 tane bordo rujum varsa onları 4 yapmadım ama ilerleme kaydettim artık bordo ruj almıyorum!


ne zaman bu konu ile ilgili bir şey okusam onun akşamında aras ile avmde buluştuk, şaka gibi. gel de tüketme! yine de bence saçma harcamalar yapmadım, beymen çantalar indirime girmişse bu benim suçum değil! ben o fiyatlara o çantaları bir daha bulamazdım neticede!


bu minimal yaşam, tüketme zırvalarını okurken bana bir aydınlanma geldi ama! yazarların çoğunun önceki hayatlarını inceledim, zaten açık seçik yazıyorlar, "önceden şöyleydim, böyleydim" diye. çoğu kariyerinde istediği yere gelmiş ya da yaklaşmış, rezidansta oturuyor, yılda en az bir yurtdışı ve bir yurtiçi tatilleri var ve bu tatiller yaz ve kış olarak kendi içlerinde de dallara ayrılıyor. en güzel giysiler
giymişler, en güzel parfümleri sıkmışlar falan filan. fark ettim ki bunlar "aymamış" arkadaş bunlar "doymuş"!


sonra kendi hayatıma baktım. karı koca fena olmayan bir gelirimiz var, severek oturduğumuz, güzel muhitte bir evimiz var, a plus bir yaşamımız yok ama kendi standartlarımızda rahat bir yaşamımız var. ama öyle "doymuş" bir durumumuz yok! yani evet, kıyafete ayakkabıya falan doymuşuzdur belki ama daha öyle işimizden sıkıldığımız, gezmekten sıkıldığımız, şehir hayatından - trafik dışında- yaka silktiğimiz bir durum yok! e zaten kendi şartlarımız içerisinde her orta direk gibi gayet minimal yaşıyoruz, kahvaltıyı paris'te öğle yemeğini roma'da akşam yemeğini de fatma bacıda yemiyoruz. şu durumda minimalizm bizim neyimize?!


33 senelik hayatımda okuduğum tek kişisel gelişim konusu olan minimalizm bana hiç bir şey katmadı mı sanıyorsunuz? kattı tabii! mesela hiç de fena olmayan bir hayatım olduğuna kanaat getirdim. "doymak" o kadar da iyi bir şey değilmiş aslında bunu fark ettim. her şeyin fazlası zararmış, bunu öğrendim. aydınlanmak için küçük burjuva yöntemlerine yönelmek yerine kendi hayatına odaklanmak gerekirmiş, meğer. "azalmak" tek seçenek değilmiş...öğrendim.

8 Şubat 2017 Çarşamba

tuvalet eğitimsizliği

arin tam olarak 40 aylık neredeyse. yani 3 yaş 4 aylık..yani dolu doluuuu 3 yaşında, hatta 4 ayını bitirdi bile..


hala bezli!


şimdi size anlatacaklarım bir "tuvalet eğitimsizliği" hikayesidir..okuyunuz..


geçen sene bu zamanlar "yaz yaklaşınca başlayın/başlayalım" minvalinde çevre ve kendi gazlarımızla baharda bu işi kotarmaya karar verdik..babasıyla ben tabii, arin'in bir şeyden haberi yok. bir iki çıkardık bezi ama "tutalete yapamağğm" deyince minik kuşumuz hop geri taktık..


o arada tatil zamanı geldi. dediler ki "tatilde bütün gün havuz-deniz-kum-güneş-mayo olacak çıkar gitsin!" çıkardım! havuz başındayız, balböceğim kırmızı şort mayosuyla ortalarda geziniyor ama bir koku var atmosferde. "alalaa bu ne kokusu ola ki?!" diye kendi kendime soruyorum ama kokunun kaynağını mümkün değil bulamıyorum "fayf sıtar alles inkluziv otelde kokuya bak olcek iş mi?!" diye söyleniyorum içten. kokunun kaynağı arin'miş yav! haldır haldır odaya gittik, hemen duş, duşun temizlenmesi vs derken hop bezi taktık geri. yav çocuk tuvaletini söylemiyor, ne diye çıkarıyorsun ki bezi?!


sonra arin'i yeni bir kreşe yazdırdık. dedik bizim çocukumuz bezli, ona göre. ay okul bir hevesli "ah biz bıraktırırız, önce bir alışsın da" vs. vs. dedik tamam okulda çözülecek bu mesele..


o yazı ve sonbaharı da başladık-başlamadık, bezi taktık-çıkardık şeklinde geçirdik..ve geldik kışa..aslında arin yavaştan tuvaelete yapmaya başlamıştı, 1-2 ay öncesine kadar. hatta kakasını bile yapmışlığı vardı ancak hastalandı ve ishal oldu, hoop bezi tekrar taktık, başka çaremiz yoktu.


sonra okul tekrar başlıyoruz dedi. bu arada evde işbirliği yapmıyoruz diye bize söyleniyorlar falan. tamam ulan dedim bez mez yok! tam iki hafta gece yatarken dahil bez takmadım. sabahları zaten uzun bir süredir kuru kalkıyordu, o yüzden geceleri kaza yoktu, hatta tuvalete bile kaldırmadım hiç. ama gün içinde tuvaleti gelince "çişim geldi" diyordu ancak aynı anda da altına yapıyordu. yine de her seferinde yapmış olsa da tuvalete oturttuk, oyaladık falan filan. okulda da durum aynıymış, hatta tutuyormuş. öğretmeni tuttuğu için arada alıştırma külodu giydirdiğini söyledi ama onların alıştırma külodu dediği şey şu primanın yeni çıkan külot şeklindeki bezleri, biliyorum çünkü aynısından bize de aldırmışlardı! ya o bez değil mi? ben mi yanlış biliyorum? neyse dedim, vardır bir bildikleri, neticede bu işle uğraşıyorlar.


iki haftanın sonunda şimdilik vazgeçelim hazır değil falan dediler. beze dönelim dediler ve biz 1.5 haftadır yine bezdeyiz. yani şimdi gece kuru kalkan, çişi/kakası gelince söyleyen çocuk hazır değil mi? e söylüyor?! ama son dakikada söylüyor, tuvalete gitmeye ikna olmuyor...e ikna etmemiz gerekmez mi? pes mi etmek lazım hemen? 3 günde hop diye öğrenen var mı bu işi? hiç kazasız?


okulun bu konuda yanlış yaptığını düşünüyorum açıkçası...tak çıkar derken arin de bez ya da olduğu yere bırakıverme rahatlığına alıştı bence. şimdi izin alıp kendim deneyeyim istiyorum. poposuna göre bez de bulamıyoruz ki artık :) eninde sonunda bırakacak biliyorum ama çocuğa yaşattığımız bu kafa karışıklığından çok rahatsızım artık...ve okul sana laflar hazırladım!