Sayfalar

16 Mart 2016 Çarşamba

güç..

mart ayındayız arincim..martın yarısı kış yarısı yaz derler. şu an hava buz gibi, kış olan yarısını tamamlamaya çalışıyoruz.


şimdi sana yolda gelirken gördüğüm çiçek açmış ağaçları anlatmak isterdim, kedilerin nasıl miyavladığını, en saçma yerlerde dahi açabilen papatyaları, sabahları artık kuş sesleriyle uyandığımızı, sahil günlerine ne kadar az kaldığını anlatmak isterdim...


ama dedim ya martın kış bölümündeyiz...


ankara..bizim başkentimiz. ben bir kaç kere gittim. biraz aklın ermeye başlayınca seni de götürmek istiyoruz babanla, hani yeni yeni adını söylemeye başladığın Atatürk var ya, onun kabrine götürmek istiyoruz seni, ilk meclise de götürmek istiyoruz. bunları bilmeni, öğrenmeni, gerçekten özümsemeni çok istiyor ve önemsiyoruz.


ankara'yı herkes sevmez. deniz yok ya içinde, biraz hor görürler. gri şehir derler. bozkırın ortasıdır, sakin bir memur şehridir, öyle anlatılır en azından. ben severim, belki de hep güzel bir arkadaşımı ziyaret etmek için gittiğimden sevdim ben ankara'yı..


ülkenin tam ortasında olduğu için, diğer şehirlere bağlantısı kolay olduğu için ve ülkenin ortasında olmasından dolayı güvenli olduğu için ankara başkent olarak seçilmiş.


güvenli olduğu için...


1923 yılında başkent seçilmiş ankara. güvenli olduğu için..


ve şimdi..son 6 ayda, tam olarak 6 ay bile değil, ankara'da 3. terör saldırısı oldu oğlum. 3! 3 kere içimiz yandı, 3 kere öldü insanlar..


zor bir coğrafyada büyüyorsun..özür dilerim ve ben, beni senden özür dilemek zorunda bırakanlardan nefret ediyorum.


büyü oğlum. sağlıkla mutlulukla büyü..ömrün boyunca tüm güzellikler yoldaşın olsun..büyü ve iyi bir insan ol..büyü ve dünya değişsin, güzelleşsin..


hepimizin içinde dünyayı değiştirebilme, güzelleştirebilme gücü var..ben bu yaşıma kadar ortaya çıkarmayı başaramadım..ama sen çıkar o gücü ortaya..kimbilir belki ben o gücü "sen" olarak çıkardım aslında!


seni seviyorum..seni aklının alamayacağı kadar çok seviyorum!

4 Mart 2016 Cuma

bir ilişki uzmanı olarak, ben!

tüm zamanların en meşhur sorularındandır: evlilik aşkı öldürür mü?


cevabı yok bu sorunun. evlilikten ve aşktan ne beklediğinize bağlı. haftanın birkaç en süslü püslü halinizle buluştuğunuz adam bir anda sizi suratınızda yastık iziyle görüyor ya da siz en yakışıklı haliyle buluştuğunuz adamı bir anda gözünde çapaklarla görüyorsunuz. aşkımın her hali bana güzel diyebilirsiniz, zaten kimse sadece dış görünüşe aldanıp evlenmez. ama işin içine bir ev sorumluluğu girince şöyle bir afallıyor insan. işte sanırım aşkın bittiği sanrısı buradan çıkıyor. hayatı her manasıyla beraber ele alıyorsanız bence bu devreden alnınızın akıyla çıkarsınız, aşk da dolu dizgin gider.


neyse. ne diyorduk?


evlenmeye karar verdiniz. tebrikler. çok heyecanlı bir gün sayma süreci. ama çok üzgünüm artık o muhteşem ilişkinizde iki kişi değilsiniz. iki adet anne iki adet baba, kardeş, görümce, kayınço, elti, yenge, meraklı komşu vs vs. bir sürü halinde yaşıyorsunuz ilişkiyi! herkesin hem ilişkiniz, hem müstabel eşiniz, hem tutacağınız ev, hem düğününüz, hem çeyiziniz, hem balayınız, hem bu süreçteki herşeyiniz hakkında illa ki bir fikri vardır demektir bu. birden ne kadar geniş bir aileye sahip olduğunuzu fark edersiniz!


sonra düğün olur, balayı olur, cicim ayları olur, kocişkoma kek yaptım, aşkıma çiçek aldım dönemleri olur ve bu "kalabalık ilişki" dönemini unutursunuz.


kocişkonuza kek yaptığınız ve aşkınıza çiçek aldığınız bir ara bir bakarsınız ki göbüşkonuzda bir bebişkonuz vardır!


nasıl deli bir mutluluk!


artık birlikte aldığınız tek sorumluluk bir evin çekip çevrilmesi değil, bir "can"dır. candan da ötedir, evlattır.


hamileliğiniz boyunca ailenizin ne kadar kalabalık olduğunu ara ara tekrar hatırlarsınız ama sanırım bu dönemde gizli bir sözleşme var, herkes sizin bu dönemin başbaşa geçireceğiniz son dönem olduğunun farkındaymışcasına pek elleşmez size.


asıl olay bebek doğunca..


bir kere lohusa kırk gün yalnız bırakılmaz inancı ve bebeğe iki kişi nasıl bakacaz paniğiyle evinizde sürekli insanlar olur. sadece iki kişi yaşadığınız ev bir anda dolar taşar. ve bu çok da kötü bir şey değildir, çünkü gerçekten çaresiz hissettiğiniz bir dönemdir ve eğer benim gibi şanslıysanız etrafınızdaki herkesin sizi ne kadar sevdiğini ve şımartmak için çabaladığını görür ve mutlu olursunuz.
sonra bebek yavaştan ortaya çıkmaya başlar ve artık bir düzen oturtmanız gerektiği gerçeğiyle karşılaşırsınız.
aha dananın kuyruğu burada kopuyor!
çünkü bebekli evde düzen oturmuyor!
artık fiziksel mi zihinsel mi yoksa ikisi birden mi bilmiyorum ama sürekli bir yorgunluk haliniz vardır. ve bu da ev ve diğer işlerle çok fazla ilgilenememenize yol açar. hele çalışan anneyseniz...bir de "iş" vardır bölünmeniz gereken.
işte çiftler en çok bu bölümde hırpalanıyorlar.
önceden tıkır tıkır işleyen bir düzen vardır (tamam pek tıkır tıkır olmasa da göze batmayan bir düzendir ve siz daha enerjiksinizdir bu düzende)
iki kişilik hesapsız bir hayatınız vardı, istediğiniz saatte uyandığınız, dışarı çıktığınız vs. şimdi ise düzen yok ama sürekli programlı olmak zorundasınız, neticede elinizde bir adet uyku saati, yemek saati, bok saati, püsür saati olan bir minik vardır ve sizin yaşam standartınız bu miniğin biyolojik saatinin tıkır tıkır işlemesiyle doğru orantıdadır.
bu arada siz kocanızın sizi anlamadığını, ne kadar yorgun olduğunuzun farkında olmadığını düşünürsünüz, kocanız ise düzene takmış ve düzen kurulmasının ne kadar mühim olduğunu düşünür ve neden kurulamadığını merak eder. ve her ikiniz de sonsuz haklısınızdır!
işte yazının başında bahsettiğim "kalabalık" burada çok ama çok önemli. aslında kalabalığın tamamı değil de bu kalabalıktaki iki tane kadın çok önemlidir ve onlar sizin ve kocanızın canıdır.
anneler!
eğer şanslıysanız, her ikisi de size bu düzen kurma yolunda sonsuz yardım ederler ve ağır aksak da olsa bir düzeniniz olur.
eğer şanslıysanız, evdeki tartışmalarda olaya tarafsız bakarlar ve sezarın hakkını sezara verirler.
eğer şanslıysanız, torunlarıyla vakit geçirmekten çekinmezler ve size tekrar bir çift olduğunuzu hatırlatan anlar verirler.


sizi bilmem ama ben son iki buçuk seneme baktığımda; üzüldüğüm anlar oldu, kırıldığım anlar oldu, kimse beni anlamıyor diye düşündüğüm anlar oldu, evet, ama totalde ben çok şanslıydım! herkes yardımcı olmak için çabaladı, anneler bir kere bile bir isteğimi(zi) geri çevirmedi. yangınlar oldu belki ama yangına körükle giden olmadı, çok şükür. Allah her ikisinden de razı olsun, ikisinin de hem benim hem oğlumun hem de kocamın üzerinde emeği büyük şu son iki buçuk yılda.


herkes çocuğun her evliliği azıcık ya da fazlasıyla ama illa ki sarstığını söyler. çünkü o güne kadar iki kişiydiniz ve bir anda ne kadar "kalabalık" olduğunuzu fark ediyorsunuz. aslında ne kadar geniş bir aileye sahip olduğunuzu..ve bunu yönetmek çok zor.


umarım siz de benim gibi şanslılardansınızdır. kendinizi şanssızlardan görüyorsanız, maalesef önerebileceğim bir çıkış yolu yok. ama duruma biraz uzaktan bakın ve konuşun. ne hissediyorsanız, ne hissettiriliyorsanız anlatın. başka türlü bir çözüm gelmiyor benim aklıma.


aşk güzel şey, aşık olduğunla evlenmek güzel şey, çocuk muhteşem bir şey ama bir de bu yanı var. herkese kolaylıklar! :)