Sayfalar

22 Nisan 2016 Cuma

bayram

yarın bayram bitanem. sizin bayramınız, çocukların bayramı.


hani adını yeni yeni söylemeye başladığın atatürk var ya, bu bayramı o sizlere armağan etti.


büyüdükçe gerek okulda, gerek hayatın içinde adını çok duyacaksın. kim sana onu nasıl anlatacak bilmiyorum ama becerebildiğim kadar ben biraz nasıl anlatacağımı anlatayım istiyorum...


sana sığ bir şekilde çocukken tarlada kargaları kovaladığını söyleyecekler belki de..bense sana bu güzel çocukluk hikayesini 23 nisan çocuk bayramında, çocuk olmanın muhteşemliği eşliğinde anlatacağım. tarlada karga kovalayan çocuğun büyüyünce çocuklara bayram armağan eden tek devlet büyüğü olduğunu anlatacağım, bir yanının hep çocuk kaldığını anlatacağım..


kinayeli bir biçimde içki içerdi diyecekler. içerdi oğlum, insandı, keyifleri vardı..o sofralardan, o müziklerden, o yemeklerden keyif alırdı, kimbilir o sofralarda neler konuşuldu, ne kararlar alındı. ben sana 29 ekim cumhuriyet bayramında bir duble rakı, bir avuç beyaz leblebi, fonda vardar ovası ile anlatacağım o sofraları. beraber cumhuriyetimizi kutlayacağız..


başarısını küçümseyecekler, "ordu yaptı, o savaşmadı" diyecekler. 30 ağustos zafer bayramında o müthiş zaferi, başkomutanlık meydan muhaberisini anlatacağım sana. onun ne kadar iyi bir asker, ne kadar müthiş bir kumandan olduğunu anlatacağım.


belki de dedikleri tek doğru şey, gençliğini yaşayamadığı olacak. 19 mayıs atatürk'ü anma ve gençlik bayramında bir deniz kenarında onun bandırma vapuru ile samsun'a çıkarak kurtuluş savaşını başlattığını anlatacağım sana. bu ülkenin çocukları gençliklerini yaşasın diye savaş verdiğini anlatacağım, ve bu tarihi gençlere bayram olarak armağan etmesinin gençlere ne kadar çok güvendiğini gösterdiğini anlatacağım.


ağızlarından ateşler çıkarak "dinsizdi!" diyecekler. her 10 kasımda onun ruhuna dua ederken sana onun, "din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır" dediğini söyleyeceğim. ezanı türkçe okuttuğunu anlatacağım, Kuran'ı türkçe tercüme ettirdiğini ve ücretsiz dağıttığını anlatacağım, hutbelerin türkçe verilmesini sağladığını anlatacağım ve en mühimi belki de, laiklik ilkesini anlatacağım, din ve devlet işlerinin neden birbirinden ayrı olması gerektiğini anlatacağım.


sana atatürk'ün devrimlerini, ilkelerini anlatacağım.


şu an ülkemiz bu devrimlerden uzaklaşıyor gibi görünüyor oğlum. ileride muhtemelen soracaksın "neden bir şey yapmadınız?" diye. insan olarak yapabileceğim birçok şey var ve yapmak için çabalıyorum inan. ama bir anne olarak yapabileceğim tek bir şey var oğlum, seni yetiştirmek. bu ülkenin düşünen, sorgulayan, sağduyulu, vicdanlı insanlara ihtiyacı var ve benim şu an elimden gelen seni bu değerlere sahip olarak yetiştirebilmek. umarım babanla beraber başarırız bunu.


bayramın kutlu olsun yavrum! bu bayramı kendi çocuğunla kutlayacağın günleri de gör..


seni seviyorum, çok....

15 Nisan 2016 Cuma

arin bu aralar..

arin konuşuyor yaa! eni konu konuşuyor işte, anlıyorsun ne dediğini :)


geçen gün iş çıkışı parka gittik. küçük bir kız sallanıyordu, salıncaktan inince arin sallanmak istedi. başladım sallamaya ama ufaklık tekrar binmek istedi. nasıl da şeker bir kız çocuğu...gülerek arin'i izliyor, ben de sürekli "arincim bak durunca in salıncaktan kardeş sallansın, küçük o" falan diyorum. arin azıcık mızırdandı ama kızın babannesi mi ananesi mi neyse o da tepemizde bekliyor, gerildim tabii. neyse sallamayı kestim, salıncak durdu arin de mucizevi bir şekilde indi salıncaktan. babası bizi almaya gelince ballandıra ballandıra "baaaak oğlumuz böyle böyle yaptı ama küçücüktü o çocuk, o da akıllı akıllı sırasını bekledi" falan diye anlattım. hani kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla manasında :) arin de durdu "ama ben de küçüğüm" dedi! ay içine oturmuş şapşikin! :) kıyamam bebeğim benim...o da küçük, evet :)


uyumuyor bu aralar. sanırım öğle uykusu fazla ve yeterli geliyor, akşama kadar ne kadar yorsak da uyumuyor. üçümüz beraber yatıyoruz, evet çocuğu olmayana çook romantik gelebilir ailecek aynı yatakta uyumak ama çocuğu olanlar anlamıştır sanırım, nasıl hem çok rahat hem de çok rahatsız bir uyku uyuduğumuzu geceleri :) dün gece bir anda uykusunda "eenerbahçeçe!" (fenerbahçe) diye bağırdı :) sonra "baba baba baba" dedi, sonra "gidelim" dedi. uyurken...kimbilir rüyasında ne görüyordu?! :)


favori kelimelerinden biri "yok". ne sorarsan sor önce "yok" diyor. "susadın mı arin?" "yok!" , "acıktın mı arin?" "yok" ama sofra kurulduğunu görünce masaya bizden önce oturuyor, yani inanmamak lazım :)


akşamları geç yatınca sabahları uyanamıyor tabii. oysa kreşe gitmek için uyanması gerekiyor. her sabah "bak oğlum gece geç yatarsan uyanamazsın böyle. bu gece erken uyu, tamam mı?" diyorum "tamam" diyor. "en geç dokuz buçukta yatakta olcaz, anlaştık mı?" diyorum "aaaalaaaştık!" diyor. akşam olunca zamanında gidiyor mu yatağa? tabii ki hayır. ne demiş atalarımız "tavuğun dötüne çocuğun sözüne güven olmaz!" :)


artık iki yaş krizleri midir nedir bilmem ara ara gelen krizler var...mesela, dışarıda yemek yiyemiyoruz, çünkü oturmuyor. gerçekten hiiiç oturmuyor ve bizi de kaldırmak istiyor. dün mesela dışardalardı, iş çıkışı yanlarına gittim bizimki bostancı meydanında koşturup duruyor, bizi de koşturuyor...bir çocuk daha vardı arin yaşlarında eline vermişler bir su tabancası uslu uslu oturduğu yerde oynuyordu, koşma vs. yok. ama bizimki ortalığı birbirine katıyor! yemek yiyelim eve gitmeden dedik, anında vazgeçtik, çünkü durmayacak, dolanmak isteyecek ve yemek bize zehir olacak. acaba bir çözümü var mı bunun? pusete binmekten de hoşlanmıyor artık, illa yürüyecek.


yarın iki buçuk yaş kontrolü var...ne ara büyüdü bu çocuk?!


çok seviyorum, çook! <3

5 Nisan 2016 Salı

çalışan annenin diyecekleri var!

merhaba, ben çalışan anne! hani parklarda bakıcısıyla/babannesi/ananesi ile gördüğünüz "ahhh yavrum anası bırakmış bunu işe mi gitmiş?!" diye dertlendiğiniz (!) kedi yavrusu (!) benim çocuğum!


şimdi...


"çocuğa iki yaşına kadar annesi bakmalı!"
"kadının yeri evidir, çocuğunun yanıdır!"
"ahh ahhhh anasına hasret büyüyor yavrucak!"
"kocan ne kazanıyor? çok mu ihtiyacın var çalışmaya?"
"mecburiyetten çocuğunu ellere bırakıyor da elin kapısına çalışmaya gidiyor!"


gibi gibi gibi saçma düşünceleri kafanızdan azıcık da olsa atabilirseniz size neden çocuğum olduğu halde çalıştığımı anlatacağım.


dinleyin -okuyun- bakalım...


şöyle başlayayım: evet, çocuğum benim herşeyim. bu dünyadaki en sevdiğim, en önemsediğim, uğruna dünyayı yakabileceğim tek varlık o benim hayatımda.


ve ben onu her gün bırakıp (!) işe gidiyorum, ne kadar acımasızca değil mi size göre?


anne olmak en sevdiğim sıfatım olabilir ama ben bir insanım. ve her insan gibi hayatımı idame ettirebilmek için paraya ihtiyacım var. ve bu ihtiyacım olan para kocamın ya da babamın ya da başka bir finansörün kazanacağı değil BENİM kazanacağım, BANA ait olan para. sizi bilemiyorum ama ben sırtımı kimseye yaslamak istemiyorum. çünkü bu kocaya, babaya sırtını yaslama hali gelecekte çocuğuna sırtını yaslamaya dönüyor, "onu ben büyüttüm bana bakacak o yaşlanınca", ben bu düşünceyi tasvip etmiyorum maalesef.


evet, oğluma güzel bir gelecek vermek, oğlumu feraha çıkarmak ben hayattaki en önemli gayelerimden biri, hepimiz gibi..ama şunu da itiraf edeyim ki, maddi açıdan baktığımızda bu, benim eve getirdiğim üç beş kuruş parayı zorunlu kılmıyor. babası da aslanlar gibi oğlumuzu feraha çıkarır, tek kazançla. hatta oğlumun ananesi, babannesi, dedeleri, dayısı, amcası hepsi hepsi takıldığı noktada destek olur oğluma. ve hatta, gözden kaçırdığımız en önemli nokta bu, OĞLUM KENDİ ZEKASI, KENDİ BAŞARISI, KENDİ ÇALIŞMALARIYLA da kendine güzel bir gelecek verebilir!


ben kendi geleceğimi garantiye almak için çalışıyorum aslında. ileride kendime ait küçük bir maaşım olsun istiyorum mesela. kendi kendimi döndürebileyim istiyorum, hani büyüklerimizin dediği gibi, kimseye yük olmadan hayatımı yaşayayım istiyorum. ve dolaylı olarak aslında çocuğumun geleceğini garantiye alıyorum. çünkü o da bizim gibi bu çarkın içine girecek, onun da bir ailesi, bir hayatı, öncelikleri olacak, ve ben, bir de "nolacak bu annemin hali?" diye beni dert edinmesini istemiyorum mesela. ona kendi hayatını verebilmek bence ona verebileceğim en güzel hediye.


bir de çalışan anne olmak sandığınız kadar "zavallı" bir durum değil. hani hep diyorsunuz ya çocuğunu 2-3 saat görebiliyor günde falan diye, siz de bir hesaplayın bakalım gününüzü. düşün 24 saatten uyuduğunuz, temizlik yaptığınız, yemek pişirdiğiniz, ev işi yaptığınız zamanları, kaç saatiniz kalmış geriye? ama dürüstçe hesaplayın lütfen.


biz sabahları üçümüz evden güle oynaya çıkıyoruz, babasıyla onu okula bırakıyoruz ve biz işlerimize gidiyoruz. ve ben bir kez olsun "sana çikolata/oyuncak almak için çalışıyorum" gibi hastalıklı cümleler kurmadım oğluma. hep "sen okula ben işe hadi bakalım" dedim, çünkü normali bu! çünkü ileride hayatındaki kadının çalışmasını mecburiyet olarak görmemeli, "çalışmalı çünkü çalışmak normaldir, kadın erkek fark etmez" demeli. desteklemeli, tıpkı babası gibi...


ev işlerine gelince. benim oğlum saçını süpürge etmiş, yemek yapmak için cebelleşen bir kadın görmüyor evde. mutfakta beraber çalışan anne baba görüyor, evi beraber toplayan anne baba görüyor. yani ev işlerine yardımcı bir erkek görüyor ve ileride bunun meyvelerini nasıl toplayacağız, bir düşünün. ben saçımı sadece oğlumun mutluluğu için süpürge etmeyi tercih ediyorum...


evet yoruluyorum, evet bölünüyorum, evet yetişemediğim zamanlar/yerler var, evet özlüyorum da ama benim hayatımın normali bu. hatta bence insanoğlunun normali bu. nasıl ki babaların ya da erkeklerin çalışıp çalışmaması tartışmaya kapalı bir konuysa aynı şekilde kadınların da çalışıp çalışmaması tartışmaya kapalıdır benim için. ha gel sistemi eleştir, günün yarısını çalışarak geçiriyorsun, yaşamaya, harcamaya vakit mi var falan de, onu tartışırım bak! ama kadın-erkek ayrımına indirgeme çalışmayı, hele anne - anne değil ayrımına hiç indirgeme...


bir de sevgili çalışmayan anne lütfen çocuğumla aramdaki bağı, onun  yetişme tarzını sorgulayarak, özgüvenli olmayacağını söyleyerek, parkta mahsun bakışlarla seni ve çocuğunu izlediğini ve daha bir sürü şeyi haddinde olmayarak dile getirerek belden aşağı vurma! alırım aklını şaşırırsın nasıl belden aşağı vurulurmuş!