Sayfalar

6 Ekim 2020 Salı

Ay hala korona..

 Marttan bu yana koca bir ilkbahar, koca bir yaz geçti.. Sonbahara geldik ve hala korona... Hala ailecek ev...

Yani bütün yaz evde oturmadı tabii. Haziran ile beraber ülkede önlemler gevşetildi, hatta artık önlem falan yok, bam bam bam! Bütün yaz doğru yerlere doğru insanlar yerleşmesinin ekmeğini yedik valla... Datça, Bodrum ve Assos tatilleri ile koronanın da bizi tatil aşkından vazgeçiremeyeceğini kanıtladık.

Okullar hala online. Pazartesi açılacak demiş bakan ama nasıl güvenip göndercez bilmiyorum. Ay zaten artık ne biliyoruz ki?!

Her yer açık. Hayat baya normal aslında. Sokağa çıkınca maskeli insanlar görmesem pandemi yok sanacağım, o derece. 

Neyse iyiyiz ya çok şükür, sağlık olsun. 

Ama yine de oğlumu ve kocamı akşam iş - okul dönüşü karşılamayı özledim galiba... 

24 Mart 2020 Salı

korona korona..

bir kadın havana şarkısını korona olarak değiştirmiş, sürekli dilimde..başlığı o melodi ile okuyabilirsiniz :s

kaç gün olduğundan emin değilim ama 13 - 14 gün oldu sanırım, koronavirüs güzel ve yalnız ülkemizde de faaliyetine başladı. pencereden bakınca istanbul hayalet şehir ama işe giden de, daha doğrusu gitmek zorunda bırakılan da bir sürü insan var..

okullar 10 gün önce kapandı. dün itibariyle de online eğitime geçildi. arin şu an yan bilgisayarımda öğretmeni ve arkadaşlarıyla matematik dersinde mesela. ne harika bir birinci sınıf geçirdi çocuklar... önce okulları iflas etti başka okula nakledildiler, şimdi de korona nedeniyle evden eğitim görüyorlar... tek tesellim eba'dan idam sahnesi falan izlememiş olması......

her şey çok garip geliyor. bir tek biz evde oturuyoruz gibi oluyor sonra instagramı bir açıyorum, amerika'da, avrupa'da, asya'da her yerde insanlar evlerinde.... çok garip.. daha önce bombalar, darbeler falan derken bu ülkede epey badire atlattık, o yüzden saçma ve kötü şeyler sadece bizim ülkemizin başına gelir sanıyordum ama şu an bütün dünya oldu bizim ülke... ileride tarih kitapları bu günleri nasıl yazacak acaba?! umarım ölü sayısı az olarak ve süreç görece kısa olarak yazarlar...

karantina diyoruz ama resmi bir şey yok, hasta da değiliz çok şükür, evde izolasyon başladığında "e ben zaten evdeyim" diye rahatlatmıştım kendimi ama kazın ayağı öyle değilmiş. mecburi olarak evde oturmak, çıksan da daha önce alıştığın bir çok yerin kapalı olması çok farklıymış. öyle ben hep evdeyim durumu değilmiş meğer......

aksi gibi havalar da kötü. yani aslında dışarı çıkma isteğini bastırıyor, hele ki memlekette durumun önemini anlamayan piknikçileri falan düşününce havalar aslında lehimize. ama ben evde de olsam güneş istiyorum, sıcak istiyorum... bir de ne kadar doğru artık kestiremiyorum ama en azından sitenin bahçesine ineriz ya da hiç olmadı balkon keyfi yaparız istiyorum...

bu günler hepimizde ama özellikle de çocuklarımızda ne gibi izler bırakacak, neyi değiştirecek merak ediyorum... benim hayatta en korktuğum şey yalnız kalmaktı ve fark ettim ki bu korkum gerçekmiş. arin ve aras evde olduğu sürece moralim çok çok daha yüksek.

bir de ben üzgünken, mutsuzken uykuya kaçardım... fark ettim ki kaygılıyken uyuyamıyormuşum resmen. üzgün, mutsuz ya da depresif değilim, hissettiğim tek şey kaygı. bir bilsek ne zaman bitecek, her şey ne zaman normale dönecek......

okullar yaz tatiline bağlar artık diyorlar. ne öğrenecekler, nasıl öğrenecekler bilemiyorum bu çocuklar. yarım dönem çöp mü acaba?

çok değişip dönüşeceğiz gibi geliyor. kişisel gelişim kitaplarına, sözlerine ya da benim deyimimle zırvalarına inanmayan biriyim hala... ama dünya bizi bir dönüşüme zorluyor. sanki insanlık olarak bir kırılma noktasındayız ve ya her şey iyiye gidecek ya da kötüye, ama asla aynı kalmayacak.....

veba salgınından sonra yaşanan aydınlanma belki yine yaşanır. umarım bilimin değeri ve doğanın bir dengesi olması gerekliliği herkes tarafından anlaşılır bu salgın sırasında ve sonrasında.

sağlık olsun.......

9 Ocak 2020 Perşembe

hi guys!

ne kadar uzun süredir yazmamışım...

oysa neler neler oldu..

ağustos ayından bu yana "çalışmayan anne"yim. işi bıraktım. hem de ne bırakma, bildiğin ev hanımıyım, öyle evden falan da bir iş yaptığım yok. baya baya çocuk okula, koca işe, ben de ev işlerine modundayım. keyfim yerinde. maddi ve manevi olarak tam istediğim şekilde bitti kurumsal hayat.

okullar açılana kadar arin ile evdeydik. ilk defa böylesine uzun dipdibe zaman geçirdik kuzumla. şahaneydi. ağustosu hep tatiller ile bitirdik. birbirimize doymak için bir an olsun ayrılmamaya gayret ettik. doyduk mu? evlada doyulur mu? sanırım okulların açılmamasını isteyen tek anne bendim misak-ı milli sınırları dahilinde.

arin ilkokula başladı. ama ne başlama...fırtına gibi. hayatımda ilk defa arin'in yaramazlığı (bu yumuşatılmış bir ifadedir blogcan) şikayetler aldım! eğitim hayatının ilk günü müdürün odasına çekildi yav, daha ne diyeyim..neyse bir şekilde atlattık o günleri ve her şey yoluna girdi.

sabah arin'i evimizin 100 metre ötesindeki okula bırakıyordum ve akşamüzeri de aynı şekilde alıyordum. sitenin bahçesinde oyun vs derken eve giriş, ödev, yemek falan sonra da uyku. inanılmaz bir rutine bağlamıştık. ama kulağımıza çalınan okulla ilgili sorunlar vardı bu arada. haftada bir bir aksiyon, öğretmen isyanları, devrolacak söylentileri...

e sonunda cağnım ülkemizin muhteşem ekonomik politikası ile bizim 6 yaşlar da yüzleşti.

okul iflas etti!

ilk ara tatilin son günü bizi çağırdılar ve okulun kapandığın çocuklarımızın ise başka bir okula nakledildiğini, istersek orada devam edebileceğimizi ya da farklı bir okul bakabileceğimizi ancak ödediğimiz paraların kurtarılmasının pek mümkün olamayacağını (tabii bunu açık ve net değil, satır aralarında söylediler) anlattılar.

zaten sınıf az kişi. veliler oturduk konuştuk, madem öyle hiç olmazsa çocuklar ayrılmasın, okulun naklettiği diğer okula devam etsinler dedik. hem de bir nevi tüm sene için ödediğimiz parayı da bu şekilde amorti edebilecektik.

hoop rutin bozuldu. arin artık servis ile okula gidip gelmeye başladı. sabah çıkış saati 45 dakika daha erken ve akşam geliş saati de yarım saat daha geç artık. ama çocuklar hep beraber yeni okula geçtikleri için hemen alıştılar ve yeni okula bayıldılar.

bütün bu olumsuzluk içinde veli olarak artı haneye yazdığım tek şey, öğretmenin değişmesi. eski okuldaki öğretmenden o kadar memnun değildim ki...yönetimle bile konuşmuştuk bu öğretmenden memnun olmadığımızı. yeni okulda çok şükür iyi bir öğretmenleri oldu.

yeni okulla beraber işin eğitim kısmında acayip bir hızlanma oldu. arin bir anda her şeyi okuyabilmeye başladı. ödevler azaldı, değişik şarkılar ve beceriler öğrenildi, yabancı dil konusunda geri bildirim alabilmeye başladık. okul konusunda kafamızda hala soru işaretleri olsa da, öğretmeni sevdiğimiz için daha olumlu bakabiliyoruz.

anlatınca kısacık bir yazı oldu ama yaşarken çok acayip bir 4 - 5 aydı ağustostan bu yana yaşadıklarımız.

benim için her zaman önemli olan arin'in keyfi. onun keyfi yerinde. sevdiği arkadaşları, öğretmeni var. artık rutine girmiş bir ev ve okul hayatı var. öte yandan bir de yüzme takımına girdi, okuldışı bir sosyal çevresi var ve hobi olarak başladığı bir işi profesyonele geçirmeye başladı, bir de bunun getirdiği / getireceği gelişimleri, kazanımları var.

o hep mutlu olsun da kalan her şey hallolur nasılsa...

24 Haziran 2019 Pazartesi

tarihe not olsun...

son 3 aydır evde konuşulan bir konuydu, senin yanında siyaset konuşmamaya ya da haber izlememeye çalışsak da son 3 aydır pek beceremedik ki sen iki adayın da adını ve hangisini desteklediğimizi biliyordun oğlum.


dün sonuçları heyecan içinde beklerken bir anda yapılan "rakibimi tebrik ediyorum" açıklaması babanla bana sevinç çığlığı attırdı ve sen korkup ağladın. ne olduğunu idrak edince de sevincimize ortak oldun..


bu ülkede olanlar yüzünden senden özür dilediğim, içimi döktüğüm bir çok yazı var bu blogda. sanırım gezi'den bu yana ilk defa ülkenin durumu hakkındaki bir yazıyı senden özür dilemeden bitireceğim.


umarım ileride konuşulurken "evet çok zor günler olmuş ama ben 5.5 yaşındayken devran dönmüş" diye anlatırsın bugünleri...


biz kazanmayı unutmuşuz oğlum, tekrar hatırladık. umarım bundan sonrası hep senin kuşağına kazanç yazar...


başkanımın da dediği gibi;


"yolumuz uzun! heyecanımız yüksek! gençliğimiz var!"



19 Şubat 2019 Salı

serzeniş

bu aralar sıkkınım. yani, bilmiyorum..bir şeyler anlatasım var ama..bağırasım var hatta...


kurumsal hayatta tükendim. aynen öyle, doğru yüklem, tükenmek...bıçak gibi kesmek istiyorum ama öte yandan yapamıyorum da...


sabah yediye on kala evden çıkıyorum ve akşam da yediye on kala eve geliyorum. tam on iki saatimi satıyorum ve karşılığı beni tatmin etmiyor, olmuyor. maddi - manevi tatminsizlik...çok fena çok...


geçen sene arin'i okuldan alabiliyordum hiç olmazsa, bu sene o da yok çünkü artık kreşe gitmiyor ve okuldan çıkış saati daha erken. çocuk okula başladı, sınıfı, mobilyaları vs değişti ve ben bir ay sonra görebildim. okuldaki konulara ve olaylara vakıf olma durumunu hiç konuşmayalım.


bir bakıcımız var artık aslında ama sabahları hala üç gün babası okula bırakıyor, çünkü bakıcının da torununu okula bırakması gerekiyor. akşamları genelde bakıcısı alıyor okuldan. gerçi kadıncağız bize mi bakıyor arin'e mi belli değil. yani faydası arin'e değil aslında ev işlerine, dolayısıyla da bana. işe gelmek için masraf yapıyor olmak düz saçmalık geliyor artık.


işyerinde istediğim bir pozisyon var. olmuyor, yapılmıyor. sebep yok, işlerine gelmiyor sanırım. zam? o da pek yok, yani ülkemizin ehonomiysi çoh iyi olduğundan enflasyon oranına erişebilen bir zam beklentimiz yok. yapmam gerekenden fazla iş yapıyorum, almam gerekenden fazla sorumluluk alıyorum. saçmalık.


bir de şöyle bir durum var. ben çalışma konusunda hep nettim. yani işten ya da şirketten şikayet ettiğim olurdu ama çalışmak isterdim hep. arin doğduğunda da kendi isteğim ile döndüm işe, büyütürken de kendi isteğimle çalıştım. ancak artık çalışmak istemiyorum. niye böyle oldu bilmiyorum.


sanırım çok yoruldum, dinlenmek istiyorum. ama yıllık iznim yok, yaza saklamalıyım...

18 Aralık 2018 Salı

yazmam lazım...

yoksa kendi kendime sinir olduğumla kalacağım. o yüzden siz de sinir olun, ya da olmayın benim sinir olmama sinir olun. üff amma abartıyor diyin, haklı diyin, bu kadın da delirdi iyice diyin. bıraksak b.kuyla kavga edecek falan da diyin.


konumuz çalıştığını sanan çalışan anneler!


nasıl oluyor bu?


şöyle;


çalışıyorlar, evet. ortada bir emek var, ayrılan bir zaman var, kazanılan para var, edinilen kariyer var. ama sabah akşam ofise giderek değil...kendi ofisleri var, ofislerine çocuklarını götürebiliyorlar, günü kendilerine göre planlayabiliyorlar, 5 dk erken çıkmak sorun değil, geç gelmek de sorun değil. öğlen eve uğrayabiliyorlar, çocuklarını okuldan alıp okula bırakabiliyorlar, okul etkinliklerine katılabiliyorlar, bebekse ona bir oda dahi kurabiliyorlar.


gerçek çalışan annelik bu değil! çalışan insansınız, üreten insansınız ama çalışan annelik zorluklarından bahsettiğiniz anda benim, kusura bakmayın ama, mabadımla gülesim geliyor.


gerçek çalışan annelik nedir biliyor musunuz?


sabah belli bir saatte ofiste olmak zorunda olmak ve yine akşam belli bir saatten önce çıkamamak demektir, hem de her gün.


emzirme döneminde ofiste süt sağacak yer bulamaman, bulduğunda ise bunu işten kaytarış olarak görenlerle mücadele etmen demektir.


trafik azıcık arttığında memenden taşan sütlerle o otobüs / araba yolculuğunu tamamlamaya çalışman demektir.


haftada bir gün olan süt izninde toplantı koyan müdürüne o gün izinli olduğunu hatırlatman ve trip yemen demektir. süt iznini gündelik, erken çıkma olarak kullanıyorsan, asla tam vaktinde çıkamaman demektir.


çocuk hasta olduğu için izin aldığında "senin çocuk da bir iyileşemiyor yea" "yine mi ateş?" "bırakabileceğin kimse yok mu?" "başka bir doktora mı göstersen?" (ay içim şişti) serzenişlerini dinlemektir.


çocuğunu okula bırakamaman ve okuldan alamaman demektir ve sadece bu iş için ya bakıcı ya da aile büyüğü desteği almak zorunda kalman demektir.


çocuğun okulunda bir etkinlik olduğunda izin almak için kırk takla atman demektir.


çocuğunu hafta içi gördüğün saatleri topladığında bir gün bile etmemesidir.


bütün hayatını, yapmak istediklerini, yapmak zorunda olduklarını ve en kötüsü de çocuğunu bir haftasonuna sıkıştırmak demektir.


daha da yazarım aslında ama yazdıkça da sinirim geçmiyor ki... tek bir çocuğun, kendi ofisin ve esnek çalışma saatlerin var kardeşim hala nesi zor? NESİ ZOR?

7 Kasım 2018 Çarşamba

düdük 5 yaşında!

balböceğim, canımın icci, kuzum, dünyam 11 ekim'de 5 yaşına girdi.


5 senede gülmediği tek bir gün olmadı çok şükür. ağladığı günler de oldu. sevindiği günler, kızdığı günler, tutturduğu günler, keyifli olduğu günler, sağlıklı olduğu günler, ateşlendiği günler, şartları zorladığı günler, laftan anlamadığı günler...


kocaman oldu. anaokulu hazırlık sınıfında artık. seneye ilkokul.


büyüyor, sağlıkla neşeyle büyüyor çok şükür.


canım benim güzel kuzum tatlı kuşum iyi ki varsın. seni çok seviyorum...birlikte geçireceğimiz uzun yıllar için o kadar heyecanlıyım ki...