Sayfalar

19 Şubat 2019 Salı

serzeniş

bu aralar sıkkınım. yani, bilmiyorum..bir şeyler anlatasım var ama..bağırasım var hatta...


kurumsal hayatta tükendim. aynen öyle, doğru yüklem, tükenmek...bıçak gibi kesmek istiyorum ama öte yandan yapamıyorum da...


sabah yediye on kala evden çıkıyorum ve akşam da yediye on kala eve geliyorum. tam on iki saatimi satıyorum ve karşılığı beni tatmin etmiyor, olmuyor. maddi - manevi tatminsizlik...çok fena çok...


geçen sene arin'i okuldan alabiliyordum hiç olmazsa, bu sene o da yok çünkü artık kreşe gitmiyor ve okuldan çıkış saati daha erken. çocuk okula başladı, sınıfı, mobilyaları vs değişti ve ben bir ay sonra görebildim. okuldaki konulara ve olaylara vakıf olma durumunu hiç konuşmayalım.


bir bakıcımız var artık aslında ama sabahları hala üç gün babası okula bırakıyor, çünkü bakıcının da torununu okula bırakması gerekiyor. akşamları genelde bakıcısı alıyor okuldan. gerçi kadıncağız bize mi bakıyor arin'e mi belli değil. yani faydası arin'e değil aslında ev işlerine, dolayısıyla da bana. işe gelmek için masraf yapıyor olmak düz saçmalık geliyor artık.


işyerinde istediğim bir pozisyon var. olmuyor, yapılmıyor. sebep yok, işlerine gelmiyor sanırım. zam? o da pek yok, yani ülkemizin ehonomiysi çoh iyi olduğundan enflasyon oranına erişebilen bir zam beklentimiz yok. yapmam gerekenden fazla iş yapıyorum, almam gerekenden fazla sorumluluk alıyorum. saçmalık.


bir de şöyle bir durum var. ben çalışma konusunda hep nettim. yani işten ya da şirketten şikayet ettiğim olurdu ama çalışmak isterdim hep. arin doğduğunda da kendi isteğim ile döndüm işe, büyütürken de kendi isteğimle çalıştım. ancak artık çalışmak istemiyorum. niye böyle oldu bilmiyorum.


sanırım çok yoruldum, dinlenmek istiyorum. ama yıllık iznim yok, yaza saklamalıyım...

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Lütfen yorumu negatif olarak algilama ama biraz ben ettim sen etme durumu icin yaziyorum.Ayni evrelerden gectim ,simdi aslinda cok daha rahat, zamaninim bol oldugu kurumsal bir sirkette calisiyorum ama zamaninda o kadar yipranmisim ki artik bu bile kesmiyor beni.Demem o ki henuz yolun basindayken ve daha fazla bu hislere batmadan bir cozum ara.Her Zaman bir cozum vardir.

Sevgiler

Ogrenen Anne dedi ki...

Ya ben ne yazayım bilemiyorum, benim durumumda ne yazsam havada kalacak hissediyorum. Senin karşı kutbun gibiyim. Şu sıra işe dönmeye çalışıyorum ama senin anlamında iş değil, hobi gibi bir şey gibi kaldı yanında yani :( Ama çalışmak, üretmek öyle açım ki ben de.. Senle beni alsalar oyun hamuru gibi yoğurup ikiye bölseler, ortaya dengeli biri..
Arin okula mı başladı??? 5 yaşında değil mi Arin ama TR'de biraz erken başlanıyor sanırım. Hiç haberimiz yok, Allah yolunu açık etsin, başarılarını sevinçlerini görmeyi nasip etsin elin <3 Tebrik ederim! Darısı Eylül'de başımıza :D

neslice tarifler dedi ki...

Ah be Pelin. O kadar beni anlatan bir yazı ki.. Demek ki şu dönem hissettiklerimiz aynı. Seni o kadar iyi anlıyorum ki.. Yazacaklarım sakın sana kendi dertlerimi anlatmak gibi gelmesin. İnsan bazen yaşadığı sorunun içindeyken bir tek kendi başına geliyor sanıyor. Başkalarının da benzer duyguları hissetiğini duymak insanın içini bi nebze hafifletiyor. Şunu söyleyeyim, ben işyerinde istediğim pozisyona ulaştım ama o pozisyonun getirilerinden hiçbirini vermediler. Ne maaşıma zam, ne de başka bir ayrıcalık. İş yüküm arttı ekstra. Yine de sabırla bekliyorum.

Biz işyerinde sabah 8.30'da, akşam da 17.30'da yüzümüzü okutuyoruz. Kızımı 7.30'da kreşe bırakıyorum haldur huldur. Akşam da 6'ya yetişmeye çalışıyorum otobüsle. Bi gidiyorum bütün çocuklar gitmiş, bir kaç tanesiyle bizimki müdürün odasında kuş gibi bekliyorlar. O an öyle üzülüyorum ki anlatamam.
Belli etmemeye çalışıyorum ama içimden neler kopuyor.

Sonra işyerindeki haksızlıklara bakıyorum, bunların kahrını çekeceğime evde otururum, kreşe ve yola dünya para harcıyorum, çocuğuma kendim bakarım daha iyi olur diyorum.

Sabahları evden çıkarken daha 5 yaşında bile olmayan yarı uykulu çocuğuma kırk defa "hadiii hadiiii" dediğim için ve işyerindeki saçma sapan insanlara gösterdiğim sabrı kendi çocuğuma gösteremediğim için işyerinde gün boyu vicdan azabı çekiyorum. Başlayacam işine gücüne diyorum.

Ta ki ne zamana kadar biliyor musun Pelin? Çok dramatik gelecek ama market alışverişi yapıp kredi kartımı gönül rahatlığı ile kasiyere uzatana kadar. Uzun bir süredir bu moddayım. Hayat zor be Pelin. Soğanın kilosu bilmem kaç lira olmuş diye kafanı ütülemeyecem. Ama bu zor hayatın maddi tüm yükünü eşimin omuzlarına bırakamam deyip tüm o isteklerimden vazgeçiyorum. Annem hep "kimse bu açın mezarı demez" der. Yani kimse açlıktan ölmez, Allah bi kapıyı kapatırsa başka kapıyı açar der.
Biliyorum işyerindeki tükenmişlik berbat bir şey, biliyorum hakettiğin hayatı hem kendine hem de çocuğuna yaşatamamak çok üzücü ama biraz daha sabret be Pelin.

Ben bu sene şöyle bir kafaya girdim. İşyerinden beklentimi sıfıra indirdim. Tek beklentim ay sonunda maaşımı almak ve mümkün olabildiği kadar kenara üç beş kuruş atabilmek. İşimi düzgün bir şekilde yapıyorum. Gece kafamı vicdanlı bir şekilde yastığa koyuyorum. Gerisi artık umrumda değil. Bu kafa beni ne kadar götürür bilmiyorum ama 2 aydır götürüyor.

Çok uzun yazdım biliyorum. Şöyle yap, böyle yap demek benim haddim değil ama en iyi çıkış yolunu sen kendin bilirsin. Bizi tek üzen, çocuklarımızın çocukluğuna yeteri kadar tanıklık edememek. Önemli olan onlarla geçirdiğimiz zamanı en unutulmak geçirmek. Büyüyorlar be Pelin. Bi bakacağız lise bitmiş, üniversite gelmiş. Verdiğimiz kararlar, onların ileriki hayatını etkileyecek.

Yazdıklarım bi nebze seni rahatlattıysa ne mutlu bana.
Seni seven arkadaşın Neslihan..

pelin dedi ki...

merhaba adsız çözüm bulmaya çalışıyorum ama işin içinden çıkamıyorum. tükendim resmen...

pelin dedi ki...

ah cerencim ya...saatler uzun saatler. asıl yoran bu. 17.30da çıkıyorum 19.00da evde oluyorum. ah bir buçuk saatte neler yapılır halbuki...öyle serviste otura otura geçiyor...arin anaokuluna başladı. seneye ilkokul 1. devam edeceği okulda başlattık anaokuluna. sağol tatlım :)

pelin dedi ki...

neslicim 8 - 17.30 çalışıyoruz biz. ama yol uzun sürüyor. istanbul trafiği malum. çocuk öyle kendi kendine büyüyor gibi geliyor. okula ilk gidiyor genelde, çünkü dersler 9da başlıyor. çıkışı 5. ilgilenemiyorum hiç sanki...her şey telefonla. hiç olmazsa alabilsem ya da bırakabilsem okula...çıkış yolu bulamıyorum. evin geçiminin bir kişiye kalması hiç adil değil. ama ben de evde birini istihdam ediyorum ve elime milyonlar kalmıyor ona verdikten sonra. yani neden? saçmalık geliyor işte.

rahatlattı tabii yazdıkların :) ben de seni seviyorum neslicim..

Beyda'nın Kitaplığı dedi ki...

Ben uzun senelerdir çalışıyorum. Ama emekli olsam tek bir günümü evde harcamazdım. Maddi zorunluluk yoksa çocuğunla ilgilenmen en güzeli.

Adsız dedi ki...

Sizin hayatınız zor, tükenmekte haklısınız. Benim de işle ilgili sıkıntılarım vardı, evlilik planlarımı erteledim.
Benim annem çalışıyordu. Kendi memleketimizdeydik. Baba devlet memuru. Babamdan fazla kazanıyordu. Bankalarda 20 yılı doldurunca emekliye ayırırlardı. Ben 8 yaşındayken emekliye ayrıldı. Şu an emekli maaşı 4/1'i şube müdürü memur maaşıyla aynı. Küçük yerdeydik, öğle araları yemeğe eve gelinirdi -yüreyerek- Bana komşumuz bakıyordu. Yıllarca komşuluk yaptığı kadına beni emanet etmiş. Soruyordum aklın kalıyor muydu diye, yok diyor. Kendimi bildim bileli onun çocuklarıyla sokakta oynardım ve çok da severdim. Hala memlekete gidince görüşürüz. Eski komşuluklar, güven yok artık.
Babaannem haftada bir gelirdi. Sütü getirir, yoğurdu mayalar, ekmeği yapar giderdi. Anneannem bir gün değilse bir gün evdeydi. Yemek yapardı. Okul tatil olunca halamlar bizim evden çıkmazdı. Annem kapıdan kovar, onlar bacadan girerdi :)) Aklı evde kalmaz tabii... Şehir dışına annem seminere gidince hoop babamla birlikte babaannemlere gidilirdi. O akrabalıklar da yok.
Biz annemin çalışmasının kaymağını acayip yedik. İyi giydik, yedik, gezdik. Yine de bazen annem işe gidince arkasından öyle ağlardım ki hala unutamam. Annelerle çocuklar bahçeye çıkınca ben de annem yanımda olsun isterdim vs. İleride Allah nasip eder de anne olursam çocuğuma o duyguları yaşatmamak, eksikliğimi hissettirmemek için elimden geleni yapacağım.
Annem şu an her kadın çalışmalı, parasını kazanmalı diyor. Onun koşullarında herkes çalışır. Yeni düzeni anlamıyor, papağan gibi her kadın çalışmalı diyor; çünkü onun dünyası kendi tecrübelerinden referans aldığı kadar. Tartışmıyorum bile. Ben de mutluysam çalışırım, mutsuzsam ve mecbur değilsem (maddi olarak) çalışmam diyorum. Özellikle büyük şehirlerde herkes bencilleşti, bireyselleşti. Aman kimse yan gözle bakmasın, elalem ses etmesin diye diye yalnız kaldık. Güven duygusu yok artık. Ettiğimizi bulduk. Vermeden insandan alınmıyormuş. Büyük şehir insanı gerçek anlamda yutuyor.
Yani Pelin Hanım, ben de 27 yaşında, bekar, çocuksuz ama evlilik ve çocuk planları yapan bir kadın olarak konuşuyorum -kendi penceremden- Parasız saadet olmuyor ama... Çalışmak var, çalışmak var.
Günde 8 saat çalışmak (benim mesaim günde 10- 11 saati buluyordu, haftada 6 gün), 3 saati trafikte geçirmek normal değil. Mobbing normal değil. Ücretler normal değil. Bir çocuğun bu kadar uzun süre okulda kalması normal değil. Ülkenin ekonomisi normal değil. Bizim ağzımızdan salyalar akıtarak baktığımız Batılı ülkelerin ucuz iş gücü ve tüketim pazarı olmamız normal değil. Hem ülkede hem de dünyada pastanın paylaşılma şekli normal değil. Bu kadar kalabalık normal değil. Bu kadar bireysellik, yalnızlık da normal değil. Ancak bunlara rağmen çalışıp para kazanmak, çocuk bakmak ve tükenmek o kadar normal ki... Şahsen benim ne fiziksel ne de duygusal olarak kaldırmam mümkün değildi. Sizi tebrik ederim. Hayatımı kurmak istiyorum, diğer yandan koşullarımı düzeltinceye kadar evlenip çoluk çocuğa karışmak istemiyorum ve korkuyorum, gerçekten kaldıramam.
Anne çalışmak istiyor ise insani koşullarda çalışacak, doğum izni, süt izni ve ücretsiz iznini dilediği gibi kullanacak, dilerse part- time çalışabilecek, hakkettiği ücreti alacak, çocukla birbirine hasret kalmayacak, trafikte ömür çürütmeyecek anne çocuk hasta olunca mazeret izni alabilecek. En önemlisi çocuk güvende ve mutlu olacak. Anne işteyken çocuğun sorumluluğunu bir başka biri dört dörtlük üstlenecek. Cak cak cak ama bu haklar ülkenin iktisadi durumuyla, realitesiyle daha çok ilintili. Bizim ülkemizde İmkansız. Herkes maddi olanağına ve koşullarına göre tercihini kullanıyor, sonuçlarına da yalnız katlanıyor :(
Nacizane tavsiyem siz madem çocuğu ilkokul yaşına getirdiniz, en önemli zamanları atlatmışsınız, 3- 4 sene sonra evde yalnız kalabilir. İşten çıksanız aynı koşullarda aynı ücrete yeni iş bulmanız biraz zor. (Sektöre göre değişir ama genel durum bu) Dişinizi sıkın emekliye aylığınız olur. Kimse güle oynaya işe gitmiyor. Herkes mutsuz. Erkekler de, bekarlar...

pelin dedi ki...

merhaba adsız. uzun uzun kendi tecrübelerinizi yazmışsınız, çok teşekkürler. bu yazıdan bu yana değişen bir şey yok, hala çalışıyorum ama gün ve saat doldurmaca. herhangi bir hedefim yok, yaz sonuna kadar kendime mühlet verdim, bakacaz artık.

ben aslında kreşten ayrılıp anaokuluna geçtiğinde zorlanmaya başladım. eylülde ilkokula başlayacak. daha çok ilgilenmek gerekiyor hem okulla hem çocukla. kreş kolaydı, daha çok oyun daha çok eğlence ve daha esnek saatler biz çalışan ebeveynler için. ama ilkokul farklı. ders 9da başlayacak mesela ama bizim mesai başlangıcı 8. ve ben sadece biri okula bırakıp okuldan alsın diye birini istihdam ediyorum evimde. kendi maaşımdan da hatrı sayılır bir bölümü bu işe ayırıyorum. bunun gerekliliğini sorguluyorum işte. bir de senelerin bıkkınlığı...

umarım çok güzel bir evliliğiniz olur, mutluluklar dilerim. :)